Ana içeriğe atla

ZADAR : BÜYÜLÜ ORTAÇAĞ ŞEHRİ

Yeni bir yere gidiyorsam otobüs yolculuklarını severim çünkü onlar da benim maceramın ve keşfimin bir parçası. Zagreb otobüs terminalinden 3.5-4 saat süren bir yolculukla Zadar otobüs terminaline ulaştım. Zadar’a yaklaştıkça Mart ayının soğuğu yerini daha yumuşak bir soğuğa bıraktı, çamlar palmiyelere dönüştü, bulutlar güneşle dansa başladı. Terminal eski şehre yakın, kalacağınız yer ve valizinize bağlı olarak yürüyerek gitmek mümkün ki ben bir sırt çantam olduğu için eksi şehrin hemen dışında kalan bölgedeki hostelime yürüyerek ulaştım. Otobüste şarj edebileceğim bir priz veya usb girişi  olmaması ve powerbankimi evde bırakmış olmam sonucu yüzde 5'teyken birden kapanan telefonum yönümü bulmamı aksatıp azıcık heyecanlandırsa da çözümü önüme çıkan ilk cafede oturup kahve içmekte buldum. Bir kahve söyleyip telefonumu şarja taktıktan sonra mekan sorumlusu ile' where are you from' muhabbeti gelişti. Kendisi Türkiye'de Konya'yı ziyaret etmiş iş için yıllar önce, ne işi olduğunu sorduğumda medikal malzemelerle ilgili olduğunu söyledi. Yolculuklarda böyle küçük rastlaşmalar güzel anılar oluşturuyor insanda. Dünyanın ne kadar küçük ve garip olduğunu bir kez daha anlıyor insan.
hırvatistan
St. Donat Kilisesi



Hostelimin oturduğum kafeden 50 metre ilerde olduğunu farkettikten sonra giriş yaptım. Aklınızda bulunsun, gittiğiniz mevsim ve gün sayısına bağlı olarak yazlık bölgeler kışın boş oluyor, ben 4 kişilik bir odada tek kaldım mesela :) Hostelin resepsiyon bölümünden şehir haritası ve hostel sahibi kadından kısa bilgileri aldıktan sonra kendimi Zadar Old Town'a bıraktım. Saat 5-6 civarlarıydı yürümeye başladığımda. Haritaya bakarak ilerledim, yeşillikler arasında geçip şehrin kapısına ulaştım. Kapıdan girdikten sonra ortaçağ büyüsü başladı. Bir yandan eski binaların tarihi havası bir yandan işlerinden okullarından çıkan insanların eve gidiş koşturması. Sokaklardan ilerleyerek devam ettim ve karşıma meşhur St. Donat kilisesi ve meydan çıktı. Saat ve mevsim itibariyle etrafta kimse yoktu adeta bir film setinde gibiydim. Hemen yanında arkeoloji müzesi bulunmakta, giriş 30 Kuna, öğrenci yetişkin ayrımı yok herkese eşit. Oradan ilerleyip sahile ulaştığımda ise inanılmaz bir manzara beni bekliyordu. Gün batımı öyle güzeldi ki, o an orada bulunduğum için şükrettim. Batan güneşin kızıllığı mavinin derinlikleriyle buluşuyordu, ilerledikçe bir mimari harikası olan doğal piyanonun dalgaların vuruşuyla çıkardığı sesi dinliyordum. Bu büyülü ana şahit olup güneşi batırdıktan sonra dönüş yoluna geçtim, yorgundum ve açtım. Açık bir market bulup ekonomik yiyecekler aldıktan sonra hostele döndüm.


Ertesi sabah uyanınca gittiğim yerleri gündüz gözüyle görmek adına tekrar yürüdüm. Kahvaltımı burek ve cay ile yerel pazarın ordaki bir cafede yaptım. Yanımdaki teyze bana tavsiye ettiği peynirli böreğile birasını yudumlarken, diğer yanımdaki amca arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Amcanın kahvesi geldi ama belli ki yanlış gelmişti, yenisini sipariş etti ve bana bakarak içebileceğimi işaret etti. Ben de kabul ettim tabi ki:) Sonra da çantamda bulunan kuru erik ve bademden teklif ettim ama dişlerini göstererek kabul etmedi. Tonton teyze ise 'oo badem' diyerek aldı. Badem Hırvatçada da badem olarak yazılıp söyleniyor. Kahvaltımı bitirince önceki akşam gezdiğim yerleri gündüz gözüyle gezdim. Hava güneşliydi ve herkes yürüyüşe çıkmıştı, ben de sahil boyunca yürüdüm ve özlediğim deniz kenarında bir süre oturup güneşlendim. Ardından hostelime gidip dinlendikten sonra şehirdeki var olan avm’ye yürüdüm, Türkiye’de mağaza ya da avm dolaşmayı sevmem, işim varsa alacaklarımı alır çıkarım ama eğer kaldığım yerlerde avm yoksa ve uzun süre görmediysem hem değişiklikleri gözlemlemek hem de yurtdışında nelerin ne kadara satıldığını görmek hoşuma gidiyor. Avm’yi turladıktan sonra tekrar eski şehre gitmek üzere nehrin öbür kıyısından yürüyüp köprüyü geçerek eski şehre ulaştım, meydanda bir cafede oturup biramı yudumladıktan sonra garsona akşamları insanların nerelere gittiğini sorup tavsiye aldım ama dünden beri yürüdüğüm için çok yorulmuştum, gitmeyi planladığım yere gidemeyip hostelde uyudum. Ve böylece ilk defa yaşlanmaya başladığımı anladım. Hayatımda çok hareketli biri değildim zaten ama ilk defa gezmek, keşfetmek yerine dinlenmem gerektiğinin farkına vardım. Gün boyunca 20bin adım atmıştım. Yarın sabahtan Sibenik’e geçmek için uykuya daldım.



Yeni güne başladıktan sonra eşyalarımı hazırlayıp otobüs terminaline yürüdüm. Sibenik için bilet aldıktan sonra saatimi beklemeye başladım ve tekrar gelmeyi umarak bu güzel şehirden ayrıldım.

Yorumlar